21 Temmuz 2009 Salı

The life of David Gale (2003)


Alan Parker'in bu filmini izleyen çoğu insan gibi ilk başta gerçek bir hikayeye dayalı sanmıştım. Değilmis. Senariste saygım arttı sadece.
Gelelim filme. Burada "film şöyle başlıyor, böyle ilerliyor, sonunu da işte izleyin görün" tarzı gazete yorumculuğu yapacak değilim. Zaten filmleri konusu için izleyeni de anlamam. Biz film hakkında karar verirken bakariz gömleği ütülü mü, papyonu düzgün mü diye. Napacaksın konusunu? (Bu lafın Müslüm Baba'ya ait olduğu iddia ediliyor; "Melodisi size uymuyor Baba, neden söylediniz" sorusuna cevap olarak vermiş)
Efsane filmler efsane replikler deriz ya, çoğu zaman bir filmden zevk almamış öncelikli nedenlerinden birisidir iyi replikler. Peki burada neler olmuş:


Constance Harraway: I wish I'd had a child.
David Gale: Yeah, so do I.
CH: I'm sorry, David.
DG: No.
CH: I guess I just wish I had risked more
...
Oh, and not enough sex. Should have had more sex.
DG: Really?
...
Well, how... How many lovers did you have?
... (Constance makes 4 with her fingers)

DG: Including college?
CH: Including college.
DG: Well, sex is really...
You know, it's not all it's cracked up to be.
...
It's so overrated.
...
You should have had more sex.
CH: Mm-hmm. You work so hard not to be
seen as a sex object. Before long, you're not seen at all.
DG: Hey. I see you.
...
You want to make it five? Complete the hand.
CH: What, a pity lay? No, thanks.
DG: Hey. It wouldn't be pity.


Her hoşuma giden sahneden burada bahsedemeyeceğim için replik kopyala yapıştır çalışmamız bu kadarla sınırlı olacak. Filmi sırf Kevin Spacey ya da sırf Rhona Mitra için izleyebilirsiniz. Ancak bu kişilere karşı bir takıntınız yoksa sırf güzel film olduğu için ve insanın bazı şeyleri ispat için neleri feda edebileceğini görmek için izleyin. Her zaman dediğim gibi, pişman olmazsınız. Zaten olacak olsaydınız, bu filmi bu köşede yazmazdım.

In Bruges (2008)

Bruges Belçika'da bir şehir, filmden edindiğim izlenime göre sıkıcı bir yer ancak her Avrupa kenti gibi (sanırsam Türkiye'nin neden Avrupalı görünmediğinin kanıtı olabilir bu durum) sokakta biranızı içebiliyorsunuz. Öte yandan film kesinlikle sıkıcı değil, hatta o Emrah kaşlı Colin Farrell amcam bile sinirinizi bozamıyor (zamanında çok bozmuştu - mesela The Recruit - çoğu kişinin aksine Cassandra's Dream'i de çok sevdiğimi söyleyemeyeceğim). Guy Ritchie filmi tadında ama içinize dokunabilecek bir film düşünün (Snatch içinize dokunduysa bir dahiliye uzmanına görünün)



Filmin en akılda kalıcı özelliği diye bir paragraf başlatmak isterdim ama çok uzun olur. Zira hem tadında dramatik, tadında komik, tadında romantik ve tadında kriminal(ik) film yapmak her babayiğidin harcı değil. Replikler de bir efsane, zaten bir çoğunu yukarıdaki trailer'da duyacaksınız ama en sevdiklerimden birini açık açık yazayım:
- An Uzi? I'm not from South Central Los Angeles. I didn't come here to shoot twenty black ten year olds in a drive-by. I want a normal gun for a normal person.

Bir dip not: Filmdeki favori karakterim Ken (yaşlı ve çirkin olduğumdandır belki). Ama Ray'in Cartman'ı kiskandiracak seviyedeki politically incorrect(nedir bunun Türkçesi?) yorumlarının da hakkını vermek lazım. (mesela politically correct olmak için dwarf yerine "vertically challenged" denir... ama Ray midget diyor... yersen)